Mimli Mimsiz

Mecazi kelimelerle duygu ve düşüncelerimizi anlattık öğretmenlerimize,
Sadece bir ders öncesinde sinir(li) bir müdür yardımcısının sıra dayağına çekmesinden,
Milli eğitim kitaplarındaki Veciz sözlerin büyüsü kifayetsizdi,
Hiç öğrenemedik kendimizi kalpten ifade etmeyi!

Az sökenler olmadı değil kendini okumayı,
Onları da mimleyip bir köşeye kaldırdık,
Mimsizler müdür ve yardımcısı olsun diye,
Kendi olamayanlar dünyasında.

Kör gibi!

Gerçek görünmeyen midir?

Görüntü gerçek değilse öyledir değil mi?

O halde görmek sadece bir hiçtir!

Ya da görüntü bir işareti ise gerçeğin,

Ve sen görmene rağmen,

Görmezden geldi isen gerçeği,

Yanılmış olabilirsin!

 

Ölüm gerçek,

Her gerçeği görmesen de,

Her gerçek görüntüde olmasa da,

Son andan sonra,

Gerçekleri göreceksin!

Ya da hiçbir şeyi!

Kör UĞRAŞ!

Bir uğraştır gidiyor da gidiyor,
Kafalar bulanık,
Nereye diyemeden,
Hep o duvarlar var ya,
Kırılmadık kalmadı.

Ah bir durulsa idi,
Şu sular,
Ne balık görünür,
Ne gelecek,
Gitmekten bıktırıyor.

Durun dese idi birisi,
Az düşünün,
De öyle gidin,
Yine gidin,
Düşünün de gidin!

Bilinmedik

Bilindik kelimelerden uzak,
Anlaşılmazlıktan rantiyeli,
Samimiyetsiz,
Siz şıhsınız diyen sözlerdi,
Bizi inciten.

Bizden olmak,
Dinlemek,
Anlamak,
Sonra,
Anlatmaktı.

Anlamadığımız biz olamaz!

Zordur yaşamak,
Tırtıklar pürüzsüz kalpleri,
Ve yapıştırıverir bir zamana,
Bir mekana.

Kaçmak hissi ondandır,
Sıkışmış gibi hisseder yürek,
Kaçamadıkça kendini hırpalar,
İşte o zaman ruhu kaçar,
Tutulamaz.

Bir name duyulur,
Tüm tırtıkları hissettiren,
Ağız açılır,
Yürekten çıkan kelimeler,
Dökülür o içten gelen boşluktan.

Gidişat!

Ya karpuzu özlerken,
Ya da portakalı,
Geleceksin,
Bir hoşça kal diyemeden belki,
Sevdiklerime,
Haydi diyeceksin,
Korkmuyorum gelmenden de,
Hani aniden gelen bir öcüden bile,
Daha ani geliyor olman,
Ürpertiyor beni!

Umdukça

Sevmek zor, tutuluvermek bir güzele,

Peşinden delice koşmak,

Hiç ulaşamadan ona,

Mecalsizce.

Ancak umutlu,

Ancak vazgeçmeden,

Aklı çoklar aptal dese de,

Bir abdal olabilmek sevdiğinin peşinde!

Bir masa, bir kalem, bir kağıt, bir insan,

Bir ev, bir iş, bir araba, bir ceket, bir insan,

Diğer bir masa, diğer bir kalem, diğer bir kağıt, diğer bir insan,

Diğer bir ev, diğer bir iş, diğer bir araba, diğer bir ceket, diğer bir insan.

 

Her şey bir olduğunda yücelirken,

Bir başına sıkılan,

Tek şaşkın yaratık,

İnsan!

Varsın Yalan Olsun!

Her gün beklerdik,
Aniden çıkıverecektin,
Sokağın köşesinden,
Gözlerimiz gülecekti,
O yüzündeki sıcak ifaden,
Güneş gibi yansıyacak,
Ve kavrayacaktı bizi.

Yalan dediler her şeye,
Gördüğümüze hayal,
Sana sahtekar…
Mutlu idik beklemekten,
Bekletmediler.

Belki bekleyemedik o sokakta,
Ancak beklemek,
Hep yüreğimizde oldu,
Varsın yalan olsun!,
Biz senin için,
Hep o sokaktayız.

Hayat

Bir “Heyhat!” çekivermektir hayat,

Bir çetrefili yaşarken,

Filler ordusunun sahibinin mirasyedileri,

Yapılacak bir şey yok derler,

Fincancı katırlarından üç beş akçe fazla beklerken,

Garibanlık kaderdir,

Uzak dur sana yeter!

 

İnce bir çizgi,

Bir tarafında hak,

Öbür tarafında batıl,

Araf’ta kalmak yasak!

 

Ya dinlersin Hakkı,

Yoksul sen olursun!

Ya yersin hakkı,

Ateşten bir gömlek giyersin!

 

Yoksun olmaktansa yürek çırpıntısından,

Seni nura uçuracak,

Olsun, eksik olsun üç kaymen,

Desinler yoksul!

 

Kıratlı

 

Fotoğraf: Mehmet Kıratlı

Ey teknoloji nelere kadirsin! Annem çok dua etmişti ilk merdaneli çamaşır makinesi evimize geldiğinde. Yeşil dünyamızdan ve oyun arkadaşlarımızdan bizi koparan bir siyah beyaz ekrandı. İlk defa duymuştuk, ülkenin başbakanının kalbine baypas yapılmıştı, oysaki ondan önce kalp damarı tıkanana ölmüş gözü ile bakılırdı. Kart atılırdı bayramlarda ta ki e-posta denen bedava şey öğrenilmeden önce. Hiç havalandırması çalışan bir araba yoktu köyümüzde ve sigara içerlerdi otobüste. İlk defa tostu hastaneye götürüldüğüm şehirde yemiştim, eriyen bir peynir domatesle gayet lezzetliydi. Buzdolabı yoktu köyün kahvehanesinde,  havuzdan hemen çıkarıla verilen bir gazozu açtırırdı babam bana sevgisini göstermek istediğinde. Muhtar çakmağı ve köstekli saat, dedem ile özdeşleştirdiğim iki nesne. Nasıl yakardı cigarasını ve ne derin çekerdi onu içine. Ha elinde bir de çakı, siyah sert plastikten bir sapı olan çakı ile saatlerce odun parçalarını yontardı ve sanırım bu can sıkıntısındandı. Bisiklet, sadece dayımda vardı ailemizde, evet dayım, amcam ve halam bizim ailemizdendi o zamanlar. Dayım öğretmişti abimle bana nasıl bisiklet süreceğimizi. Hiç aileme söyleyemedim bir gün dayımın bisikletle nasıl tren raylarında düştüğümü ve elimi yardığımı. Anlamadılar öyle sıkı sıkıya bantlayıp üzerine eldiven giyince. Tren, nasıl bir şeydi o. Dayımın evinin hemen arkasından geçerdi her gece üçte, dedemin horuldadığını duyardım ve aslında dedemin dışındaki herkes trenle uyanır, dedemin horultusu ile yeniden uyumakta zorlanırdı. Peynirin büyük dilimler halinde kesilerek kahvaltı sofrasına konulması dedemin yengeme kızmasına neden olurdu, yengemi fakirlik görmemişlikle itham ederdi. Evet, fakirlilik görmemek bir eksiklik diye bilinirdi. Masada yemek hiç dedemin alışamadığı bir teknolojik uygulamaydı. Yengemin üşenmeden her sabah patates kızartıyor olması bir şahane idi, iki parçaya kesilmiş kaynamış yumurta, kızarmış patates ve taş gibi koyun yoğurdu.

 

Çok uzun yazabilirim çocukluğumdaki teknolojik aletleri ve ailemin onları nasıl kullandığını. Hepsini gerçekten özlüyorum. Ailemden kaybettiklerimi, onlarla geçirdiğim zamanı, o zamanlarda yediklerimin lezzetini ve her şeyi o zamanı. Biliyorum ki şimdi özlemem de gelecekte özleyeceğim bir duygu.

Akılsızlık

Aşk zordur,
Kahrediyorum kaderime,
Diye başladığında sözleri,
Etrafında bir kara güruh belirir,
Haydi içelim derdi,
Önceleri hep içerdi,
Akıl bali iken def-i akil idi hali.

Bir an farketti ki,
Aşk dediği bir lanetti,
Kahretmeye hiç değmezdi,
O kara güruh dost değil idi,
İçme asla deva olamaz idi,
Akıl hep lazım idi.

Taşlar havada

Havaya doğru bina edersen taşları,
Düşen olmaz kafana,
Taşları sadece atarsan düşerler,
Ya senin kafana, ya da başkasına.

Modern Sokakta Açlık

Loş ışıklar altında,
Derin bir sessizlik içinde,
Biraz yemek kokuyor,
Sokağın yosmaları birkaç delikanlı ile eğleniyor.

Taş sokaklarda,
Küçük çocuklar oynamıyor,
Kapılar kilitli,
Cimrilik soğuk yüzlerde,
Kurumuş bir pislik gibi,
Güleryüz çok pahalı.

Açlık,
Midelerden kalbe yol almış,
Guruldayan midelerden,
Kırık kalplere bir yolculuk.

Açız,
Aşımız var iken,
Birlikte çorbaya kaşık daldıramayacak kadar,
Kendimize küskünüz,
Kendimiz benliğimizde boğulmak üzere!

Oyun

Kısacık boylarıyla,
İçlerinde kocaman bir kazık,
Şapka takmayı maharet bilirler,

Sonra mı?
Benim takkem güzel,
Sen ne güzel takmışsın,
Takke kırmızı olunca bir alem,
Bin bir safsata bir oyun oynarlar.

Ölümü biraz önce görmüş olsalar,
Görmemiş gibi,
Yine şen şakrak,
Bir takke peşinde,
Bin takladan ibaret,
Cennet verilesi,
Bir hayattadırlar…

Müjdeli Anlar

Müjdedir her an,
İyiliği daim kılmak,
Kötülüğü nihayete erdirmek,
Her nefes aldığın yeni anda,
Senin elindedir.

Şikayetler ile ah ve vah,
İnanacak bulamayanlarındır,
İnanmak basit olduğu kadar,
Ferahtır,
Ondan bir nefes,
Bulunmaz hiçbir merette.

BirAzÇok

Bir az olarak gelip, çok olanın peşinde,

Bir hayat tasarlarız,
Az çok kestirsek de ne olacağını,
Çok az çaba gösterir bir çoğumuz,
Az daha iyi olma yolunda,
Çok mazaretimiz vardır,
Azdan çok üretmek marifettir,
Kötülükleri azaltmak herhalde,
Ondan çok yük gelir üzerimize,
Az aşım ağrısız başım,
Ondandır ki bir çoğumuzun,
Başarısızlık karşısında,
En büyük sığınağıdır…

Gelecekler aşkına

Hele can, azıcık heyecan,
Bir gayret,
Serhate gidelim,

Had nedir bilmeyelim,

Kalkalım rüyalardan,
Dev değiliz, birer aciziz,
Ancak o kadar da aciz değiliz,
Gelecekler için gidecek tek bir yolumuz var!

Manalı Kuruş

Bir kuruş mana aradık hep,
Bulamadık,
Meğer mana kuruşta değilmiş,

Ve kuruş manada değilmiş,
Ta ki kuruş mana için harcansın…

Mülkiyet

Sahip idim, ya da öyle sanıyordum ki,
Uçuverdiler elimden,
Başkalarının ellerine kondular,
Onlar da aynı benim gibi sahip oldular!

Akıllı halt etmek

Cahildik, bilemedik efendim,
Hata ettik, daldık mevzunun ortasından,
Gaf edermişiz, ta sonradan farkettik,
Siz akıllıların yaptığına bir halt dedik,
Meğer değilmiş…

Serttir hikayelerimiz,
Kulağının tırmalandığını hissedersin,
Kalbin kırılır, dinlemek istemezsin,
Oysa ki hepsi doğrudur, Her bir şeyciklerimizi anlatırlar,
Az yürek yaksalar da tatlıdırlar yine de,
İç ısıtırlar . . .

Kullanamadığımız Konuşamadığımız kelimelerimiz var,
Hiç seslendiremediğimiz düşünceler,
Konuşmayan, sus diyen arkadaşlar ise hayatın cabası,
Kelime gümüş, sükut hala altın…

“İçine at, dert çek, bir gram su dökme gözlerinden”,
“Taş gibi olasın” derler,
Sonunda bir bardak suyun çamur edeceği bedenlerimiz içinde,
Ruhumuzu hapsetmemizi nasihat ederler.

Millet

Şahıs 1: “Ey arkadaşım benim için fedakarlıkta bulunur musun?”
Şahıs 2: “Abi senin için canımı veririm ne dersin sen yahu :(!!!”
Şahıs 1: “Hadi ver o halde”
Şahıs 1: “Ya tamam arkadaşım her zaman da şu çocuğun bir sünnetini, düğününü, iş bulduğunu, çocuk yaptığını, sonra torunun aynı serüvenini… göreyim sonra olur.”

Sonuç evet geldiğimiz yerler, büyürken yediklerimiz, şu anda sahip olduğumuz imkanlar kesinlikle aynı değil, ancak millet (milletin gerçek Arapça anlamına lütfen bakın) olmak işte tüm bunları bir potada eritip birlikte olabilmektir.

İktisatçıyım dediğinizde genelde hep sorarlar “Abi finansal piyasalar nasıl olacak? Altın mı alayım vs.”, bazıları da iktisatçının muhasebeci olduğunu düşünür. Oysa ki iktisat farklılıkları ile insanların bir arada nasıl mutlu mesut yaşayabileceğinin araştırılmasıdır.

Vel hasılı kimse kimse ile aynı değildir ancak o aynı olmayanı önce kendini anlamaktan başlayarak anlamak sosyal barış ve güvenli yaşanacak günler için şarttır.

Tutamayacağımız vaatlerden, bizi kötüye götüren ve dayanamayacağımız arkadaşlıklardan Allah hepimizi korusun… Amen !!!

Bıyıklı

Hayat

Hmm gidiyor muymuş?
Ben bilmiyorum.
Her sabah gidiyorum,
iş diyorlar,
şunu yap bunu yap,
bazen korkutuyorlar,
dediklerimizi yapmazsan sefil olursun diyorlar,
neyse!!!
eğleniyorum o telaşlı hallerine, biraz yorulsam da,
herkesin kendini önemli görme oyununda ne kadar komik olduklarını görmek eğlendiriyor beni,
sonra yorgun dönüyorum eve,
biraz tıkınacak aldıktan sonra, yiyorum içiyorum,
üşüdüysem azıcık kedi gibi kalorifer dedikleri mübareğe yapışıyorum…

Bir kaç sayfa okuyorum,
bu sıralar elimde Saatleri Ayarlama Enstitüsü var,
müthiş şeyler demiş adam,
dalga geçmiş çok ciddi işlerle falan,
akşamları bir fincan kahve bir sigara arkadaşım,
öyle geçiyor gidiyor günler…

Hergün aynı,
dönen bir tekerlek içindeki küçük bir bilya gibi bir döneğim ben, hayat tekerrürden ibaret sanıyorum.

Aşk

Bir berbattır aşk,
Replikasının peşindekiler için,
Zıtlıklar çekimi,
Az kavga dövüş, çok sevgi, biraz saygı,
Heyecan, Zaifiyet,
Güç mü güç becerebilene,
Becerebileni az olsa da.

Aşık olmak bir dilbere,
Kanı delli bir adama,
Az acıtsa da,
Tadından yenmez aşk…

Bilmiyorlardı,
Gerçek ilahi midir?
Yoksa bir düzmece mi?
Bir Hayal mahsülü,eften ve püften.

Akıl mı idi,
Yoksa yürekteki atımlar mı,
Hayatı manalı yapan,
Yoksa hepsi bir hiç,
Hiç olmayan bir tek mi?

İnsanlar,
Bazısı fikir küpü, ergin ruhlar,
Diğer bazıları efkarını dağıtmış uyur iken.

Çok bilmişler,
Asaletten kurumuş kalıpları ile,
Dediler ki:
“Yaşam öyle bir şeydir ki, kimse bilemez ne olacağını, taki biz söyleyinceye kadar”.

Ya gerçeğin hiçbir izi yok muydu?
İki temel: Doğum ve ölüm,
Ölüden doğanlar olduğu gibi,
Doğanlar da öldürüyordu,
Nihayetinde her canlı ölümü tadıyordu!

kazIk

Hüzünlenmişti arkadaşının dediklerine,
Olmazdı istediği,
İnanamadığı olamaması mı idi,
Olmamasının nedeninin arkadaşının olması mı?

Bilemedi,
Şaşkınlıktan oturup kaldığı,
Sonra kaba etinde soğukluğunu hissettiği,
Kaldırımda.

On Paralık Güzellik

Biraz sonra bir bebek doğacak,
Sonra güneş,
Sonra gün bitip, güneş battığında,
Biri ölecek belki de binlercesi,
Yemekler yenilecek, meyler kaplarda,
Meyhanelerde şarkılar söylenecek,
Birileri herhangi bir nedenle ağlarken,
Sonra yeniden gün doğacak ve sonra batacak.

Doğuruncaya kadar, ya da ölünceye,
Hep başkalarının hikayelerini dinleyeceksin,
Başkaları senin hikayeni dinleyinceye kadar.

Sevmediklerim var,
Ölseler umrumda olmaz,
Doğursalar inan ki sevinmem,
Hastalanmışlar, açmışlar,
Elde ne var yapacak.

O sihirli an geldiğinde,
Sevdiklerim boyun bükmüşler,
Talihleri zıvanadan çıkmış,
Ne elde var ne de avuçta,
Ve hiç yarenimiz yokmuş meğer,
Anladım ki sevmediklerim de beni sevmiyor.

Değerli isen çünkü ben seni seviyorum,
Değerli isem seviliyorum,
Güzelliğimiz on para etmez,
Şu bizdeki aşk olmasa.

Beşlik Kutlama

Beşi bitirdi çocuk,
Hepsi beş, takdire şayan,
Doğum günü, iyi ki doğdun beş beşlik çocuk,
Beş mum pastanda onu geçmiş olsan da,
Yakalım sen söndür,
Dilek tut ki iyi tutunsun köklerin yaşama,
Beşlerin devamlı olsun,
Beş çocuğun, beş beşiğin olsun,
Her bir kahramanlıklarında,
Hele bir isim alıp evlendiklerinde,
Hep kutlayalım,
Ölüm seni alıncaya kadar her doğduğunda,
Her doğurttuğunda, her doğurduğunda,
Tüm neslinin doğuşunu kutlayalım.

Mecnun

Mecnun deli midir?
Değildir,
Candır canansız olamayan,
Halidir menfaatsiz aşkın.

Leyla cismidir,
Peşinde oldugunun,
Ruhanidir o,
Ne bir kiraz dudak,
Ne de bir Vechi Cemile.

Mecnuna meczup diyen,
Anca dört ayaklı bir katırdır,
Ne doğurur ne doğurtur
Müzmin meyvasızlığın suratsızlığıdır.

Yazi ve Makine

Yazmak zor iken nasil bu kadar cok yazabiliyor insanlar,
Bir makine marifeti ile mi yaziyoruz,
Yoksa artik yazmak bir marifet degil,
Bir makine isi mi gunumuzde?
Amman biz insanlar makine olmayalim da,
Tum yazanlar makine olsa da,
Yazilanlarda az da olsa mana kaldiysa,
Hala insaniz…

Sun in the frame

Sky

GOCUNMA

Kabahatinin farkinda, kucuk kafali, sivri dusunceli,
Kaba eti dolgun, hadsiz,
Halsizlere nefret dolu, zalim,
Karnini sivazlarken mutlu olan adam.

Hiçbirşeyden gocunmaz, kaime zayisinden gocunduğu kadar;
Büyüklerini kaybetti ve küçüklerini,
Ne geçmişi ne geleceği kaldı geriye, hiç ağlamadı,
Kaybolan ta kendisiydi.

Kendisini bulduğunda herşeyi kayıptı,
En son çulunu kaybetmişti,
Sen çulsuzsun dediklerinde,
Ağlayan bir hiçti, etrafından azıcık şefkat dilenen.

Sadece Bir (1)

Siyah ya da beyaz,
İsteyerek ya da istemeden,
Kirli ya da temiz,
Acilen ya da zamanla,
Gitmek ya da kalmak,
Sevmek ya da sevmemek.

İki aşk haram,
İki tercih mümkün değil,
Arada kalmak şaşkınlık,
Şaşkınlık hastalık.

Teki seveceksin,
Tek mecbur,
Tek kural,
Birden fazla yasak.

Gri dünyada siyah ve beyaz,
Siyahı ya da beyazı seçmek yasak,
Mecburi seçim; GRİ dünya ve kafası karışık insanlar.

Bekleyiş

Çok uzundu beklemeler,
Almayı bekledim,
Vermeyi bekledim,
Herşeyi ve hiçbirşeyi bekledim.

Beklemeler bitti demiştim sen gelmediğinde,
Sonsuzu bekleyişi unutuverip,
Senden uyandığımdan beridir,
Sonsuzluğu bekliyorum.

Sen hiç ulaşamadığım verilendin,
Alamadıklarım ardından ağlamayı bırakıp,
Bitenlerde değil ezedde aramayı umutu ve,
Şükürle eldekilere beklemeyi öğrendim.

Eskiler Yeniler

Oynanmış oyunların yeniden oynanmasıdır,
Baban gibi aşık olmaktır ve en buyuk oldugunu sanmaktır,
Adam oldum babından saklamaktır derdini aynı annen gibi,
Yeniyi ben buldum deyip eskiyi okumaktır gelecek.

Geçmişi bilmeden geçmişi yaşayan insanlar,
Gelecekte parlak bir tünel ucu görmüşler,
“Hep ilerle yürü” diyorlar, “karanlık ardınızda kalsın”,
Tekerleğin tekerrürü dünyada.

Umut bir dünya daha yaratmakta mıdır?
Yaradana hamdedip,
Yaratılmışa şükretmek mi?
Üç lokmamızdan hadi ikisini veremedik,
En azında birini lokmasızlara vermek mi?

Geese – Kazlar

Aslan Parçası

Hayallerindekini yaşayan insanları izlerdi;
Gerçeklerinin başkasının hayali olduğunu bilmeyen,
Mutu fezada arayan,
Duyularını makina kaplamış mahlukatın hemen yanı başından.

Geridesin denilmişti,
Ha gayret bir davran, yetişiver,
Eline aleti al, sok toprağın kalbine,
Sana bir değil, beş verecek.

Beş aldı, yetmedi,
Altı üst edip, illa yüz dedi,

Ve almıştı eline yüzünü,
Hayallerindeki gerçek elinde,
Hayatı ardında,
Bir “Mutsuz” du artık,

Bilinmez bir kinle, vasiyet etti insan oğluna:
“Sizler gerisiniz, iki de siz dürtün toprağa,
Verecek, vermezse,
Daha da derine gidin,
İlla verecek!!!”.

İsTeK

Yaşamak istiyoruz,
Kirletilmeden ve kirletmeden,
Kendimizce,
Aheste çekeceğiz kürekleri,
Mehtabı uyandırmadan,
Kovalanmadan, korkmadan.

Kuru ekmek,azıcık tuz,
Su, buz gibi ak pak topraktan,
Almadan, satmadan,
Paylaşarak yaşamak istiyoruz.

Delice koşan kısrakları görmek,
Aşık oluvermek saflığına bir kızın,
Altınsız, gümüşsüz, madensiz,
Makinasız yaşamak, istiyoruz.

Elde bir but, acımak istiyor,
Vizyonda donsuz zaiflere,
Gayet naif, narin, gelişik yaratılmış,
Eli yağlılar.

Bir kap pirinc, on gun daha hayat,
Ruya gormek hayal olmus,
Çalınmış topraklarında mahkum,
Kula kole, kara kuru insanlar,
Baldırı ciplaklar.

Gunah kimin?
Kıtaları bile kararmışların mı?
Ak ve pak medeni yahsilerin mi?
Kader mi yoksa cevap.

KALAbalikTa kayip

Seagull / Martı

Bridge / Kopru

Gun Batimi / Sunset

USTUN

 

Üstün üstü, üstün,
Büstü dikilesice,
Atalardan emanet,
Büyük tapilacak.

Küçük kafa büyük beyin,
Içinde bir dünyadan fazlasi,
Anlasilmasi cennet,
Unutulmasi cehennem,
Kas kati çizgisinde,
Ardillarinin yegane günesi.

Benlerin en beni,
Hatirati kalin çizgilerle yazilmis,
Hatirlayasi var insanlarin,
Anlayanlarin sevgisi, cuhelanin nefreti ile.

Cagaloglu’nda Gece Adami

Bir gece vakti elinde ekmegi,

Cami avlusunda,

Yetisecegi var gibi,

Adimlari hizli,

Karanlik içinde,

Etrafindakilerden bi-haber,

Yetistirmek gayretinde gibi,

Zamaninin Cagaloglu delikanlisi kiyafetleriyle,

Sanki son dakikayi  yakalama pesinde,

Aklinda haber, son baski telasi ve elinde ekmegi.

Bir gece vakti tesadüfünün iz düsümü,

Bir fotografci ve müphem zat,

Acizlikler içinde iki yasamin kesisme noktasi.

Kaybolus

Kayip olus, kaybolus içinde iki seda,

Milletin dilinden milletin haline bir izahat,

Önce varmis sonra yokmus, sonra olmus,

Ne ilk ne son, olmuslar deryasinda kaybedilmisler,

Sonra aniden tekrar belirip,

Tarihi tekerrürde yeni bir nokta oluslar.

Tezahürde zit, hakikati yakin iki nüve,

Yalnizlik içinde iki dost,

Dalgalanan gerçekligin ta kendisi bu ülkede,

Var olmak yok olmak ayni sabit esit.

Kader

Bir kac dakika fazla,

Bir kac dakika az,

Bazilari once,

Bazilari sonra,

Az sonra olmak icin az once olmamak,

Az sonrakileri iteleyip one almak,

Siralanmislarin yasaminda siradan bir gun basliyor,

Siraladiklarinin pesinde siradan bir diger gun.

Olacaklar, ha once ha sonra, illa ki olacaklar,

Once belki sana belki bana, sonra oburune.

Degistirmek mumkun mu kaderi?

Ya mumkunse?

Gidenin Ardindan

 

Bilmedigini soylemisti son savunmasinda,

Bilsem soylemez miyim demis ve soylememisti bilmesine ragmen,

Nedeni neydi kimse bilmez,

Bildigimiz onun bildigi ama soylemedigi.

Ustu ortulmus toprakla bedeni ve sirlari,

Soyleyemeyecek kadar korkak miydi?

Soylemeyi reddebilecek kadar cesur muydu?

Yoksa digerleri onu korkutacak kadar zorbaca mi davranmislardi?

Soylenmesi gerekenler soylenmemis miydi, soylenememis miydi veya soyletilmemis miydi?

Bir çok bilinmeyen ve sonsuza yurumus bir adam,

Adam mi, bildikleri mi, söylemedikleri mi önemli?

Kafasi karisik mahdumlarin karar veremedikleri muhim.

Bilineni inkar etmek,

Iman etmek bildirilene,

Aklin almadiginin pesinde bir heyecan,

Ve can verene hamd etmek,

Teslimiyet!

Piramit

 

Herkesin dilinde:

Tepesine bas, bas tepesine çekinme!!!

Tepesiz diyarin insandan tepecikleri,

Ve tepelenmis insanciklari,

Ne kadar bas ayak altinda, O kadar yücesin,

Yukari çikmak mümkün, iki kelle daha çigne,

Onlar birer kelle, sen bir ayak.

Deger üstte olmak, Altta kalmak sifir puan,

En altta hiç, en üstte üstadul azam,

Cennet üstte, cehennem altta,

Hiç, bir sifir, cehennemlik,

Üstad, bir ala, cennetlik.

Inanmasi sizden, iste hikaye,

Kirmizi böcek yesile düsman,

Yesil sehirde kirmizi hakir,

Kirmizi yesil, yesil kirmizi problem,

Özü tozdan ayirmak,

Gözü beynin önüne koyani dinlemek çözüm,

Hakikat farklilik, farklilik heyecan, heyecan eglence,

Karisik, yesil kirmizi ile eglenceli, heyecanli bir birliktelik.

HaYaT

Iki nagmeden iki kelama hayat,

Tek hayat, bir baslangic bir bitis arasindaki bir cok hikaye,

Birleri biri buldugunda,

Birilerinin hikayesi, iki kelam, iki nagme,

Iki kelamdan iki nagmeye hayat.

Penguen

 

Lakabim cocuksu safliklarinda bir mizah denemesiydi etraftakilerin,

Yururken yalpalayan bedenimin, birbirine surtunen ayaklarimin bir iz dusumu üç bes yasindaki kafalarda,

Girisim, cikisim, yuruyusum ve oturusum,

Beden dersinde kosusum, farkliydi normal denen insan yavrularindan,

Gulerlerdi, ben biraz incinmis hislerimin yansidigi yuz ifademle gulumserdim.

Ve seneler gecti, hic penguen gormeden buyudum,

Kiyaslamam mumkun degildi yalpalayisimi onlarin ki ile,

Ancak buyuk hatalarim,

Dogruluyordu farkli olusumu normallerden,

Acilarim cok derindi, hazzettigimi aci verinceye kadar istismar ederdim,

Asik olurdum hasta olacak kadar ve hasta olmak hayatimin en buyuk tadi idi bu yuzden,

Bu gunlerde en basarisizlarindanim hayatin,

Zeki, beceriksiz ve suclu.

Bilinmez ne olur yarin, ben degisir normal mi olurum,

Yoksa normlar degisir, ben normal mi olurum,

Bilinen tek ise saatin son tik taklarina bir kac tik uzaktaligimiz.

ZOR kolay

 

Kolay olan hak idi, denildigi gibi kolaylastir aman zorlastirma,

Sonra kolay zor oldu, zor kolay,

Tanimak kolaydi insanlari, kazanmak kolaydi bir iki lokmayi,

Simdi hersey tersine,

Insan bulmak zor oldugu gibi neye benzedigini de hatirlayan yok,

Ve lokmalari sayiliyor her birimizin,

Bir lokma az veya fazla,

Bir neden kavga etmek için.

BUYUK kucuk

 

Kimi buyuk, kimi kucuk, irili ufakli binbir mahluk,

Biri sensin, biri her birimiz,

Bir böcek, bir adam, ve bir hersey,

Her birimiz birer bir, ayrica bir,

Küçük olan da, büyük olan da can bahsedilmis,

Ister dusman ol, ister dost,

Bir bocegi ezen sen, adami zehirleyen bocek,

Kim buyuk, kim kucuk, kimi buyuk, kimi kucuk, bilen bir; bize ogreten,

Can tasiyan hem buyuk hem kucuk,

Ezilen ezebilir, ezebilen ezilebilir dunyasi.

Korku ve KorKuluKlar

 

Bilinmeyenden korkan, kendini bilmeyen korkak,

Korkuluklar diken bilinmeyenler tarlasina,

Korkuyu korkaktan uzak tutmaya yeter mi korkuluklar?

Korkmak mi, Korkak olmak mi, Korkuluksuz olmak mi sorun?

Ey yuce bilenler, en bilinmezin pesinde sarfedilmis hayat sahipleri,

Siz de korkuyor musunuz? Peki neden?

Yaratilmislik zor, acziyet bir ayip mi?

Sonlanmak, bilinmezler dünyasindan bildirilen sona gitmek gücünüze mi gidiyor?

Asili mi kalmak istiyorsunuz bilmediginiz kargalar arasinda çirkin korkuluklar olarak?

Beyond the wall

 

Stones covering the view like a curtain in front of your eyes,

Hard to see but not too hard to feel what behind the stone wall,

In the middle of a fun conversation,

Two young guys talking about their love,

Unaware of sharing their secrets and my loneliness,

On my side of the wall, me listening to but not responding,

Afraid of scaring them with my words,

Running away friends leave me alone by myself,

Afraid to be a catastrophic man again.

KARA aydin

 

Ey kulagimdan cekip surukleyen,

Cok murekkep yalamis dirseksizler ve midesizler,

Yine beni mi sucluyorsunuz?

Urgan sizin elinizde, hani bir hal care  dusunseniz!

Kara bir kuyunun dibine itilmis, günesin varligini unutmus benden mi umut bekliyorsunuz?

KARA gun, AYDIN gece

 

Bir masal vardi, gunun karanlik ve gecenin aydinlik oldugu ulkeden bahseden,

Kiri pak ilan etmislerdi,

Erdem guc idi ve guc hersey,

Hersey ise bir hiclik oldu en sonunda,

Muasir medeni insan,

Kir uzerine beyaz kaplayan muhtesem,

Zati sahane, bir cirpida dunyalar kurtaran,

Sanir misin sen farklisin bozguncu atalarindan?

Bir arada yasamak zor ama olmek daha da zor,

Once onlar, sonra ben,

Sonsuz ben, sonlu onlar ve  onlarin sonlari ben,

Onlar bir sorun, onlar kara, onlar çirkin.

Iste seytanin goremedigi,

Sorun iyi, kara ak ve cirkin guzel,

Yasamak ve yasatmak dogru,

Yesertemedigini bilmek erdem,

Ve yesertene hamd hak.

MaDde bAgimLIsi

 

Hissetmek ölmüs,

Isitivermek anasina bagiran cocugu,

Elinde zeytinyagli ekmegini görüvermek,

Rüzgarin pencere araligindan perdeleri acarak tenine

dokunusunu hissetmek,

Mümkün degil,

Hissetmek ölmüs.

Artik kirilmayan çelik kalpler satiyorlar,

Tüm isin ve hislerden itina ile kaçiran günes gözlüklerinin

ardinda gözlerimiz,

Ve tüm dünya zevklerini tattirmak adina,

agzimizin tadini kaçiran çilgin hiz yemekleri,

Gül üstünde gül kolonyasi, gülü koklamak hayal olmus,

Ölüm bile ölmüs, yas tutmak iç yerine

disini karartiyor insanlarin.

Madde mühim ve mühim olana köle insan.

BoX IN BoX

 

Boxes all around,

In your head and your head in a box,

Small box is in another big  box,

All the world is a large box,

And your eyes is another one,

Everything is boxed,

What is happened to the minds in the boxes?

Do they still  reside in the boxes,

Sometimes they are out of the small box,

But always in the big box,

That makes them a round box,

And everything is really boxed.

 

Agir kitaplar okuyup,

Hiç anlamadigi kelimeleri anladigini iddaa ederdi,

Ve anladigini soylerdi etrafindakilere,

Adam gibi insandi kendince,

Oysa ki insan olmak basitti,

Zaten her insan kadar insandi,

Zor olan adam olmakti herkes için oldugu gibi,

Adam basitlestirirdi, Adam bilginin üzerindeki pisligi silkelerdi,

Gizleyecek hiçbirseyi olmazdi,

Yaratanin ogrettigini satmak yakismazdi ona,

Alin teri yemeliydi,

Burnu havada laf edip kazanmak haramdi ona.

Gulen Resim

 

Resimler gulmez, Bizim hic gulen resmimiz olmadi,

Aslinda bizim hic resmimiz olmadi ki,

Eger bir resmimiz olsaydi guler miydik?

Buyuk muamma,

Gulmeye mecalimiz olmadigi icin degil ki,

Kim gulmek istemez, sen istemez misin?

Sadece gulmeye firsatimiz yok,

Tum vakit aglamaktan.

Yilan

 

 
Biraz huysuzluk, icimin kemirilmesi sikayetleri, Doktor dedi içimdeki yilani.

Bilmem nasil girmis oraya, Neden girmis?

Cikar mi kendi kendine yoksa cikartacak ben miyim?

Yahut da ilel ebed mekan mi edimis köhnemis yüregimi?

Bilinmeyen çok, bildigim ise sade sessiz bir yalnizlik içinde, içimdeki isirilmislik.

Sinif

 

Particilik oynadik,

Parti parti ayrildik,

Tas attik, tas yedik, Taslastik,

Sinifladik, siniflandik,

Kisim kisim kinle,

Dusmandik birbirimize,

Bir deri, iki kemik, uc et,

Aciz demeden kendimize,

Can alicilik oynadik,

Lakin veremedik,

Inanamadik kayiplarimiza,

Ve kaybettik inandiklarimizi.

Esaret

 

Cocukken ben hapistim,

Siki sikiya bagli kundak, disari cikmasi yasakli besik,

Duvari asan ve donmeyen plastik toplarim;

Simdi ise cocuklugum hapis,

Her cocukluk hata ve her hata ceza oyunu, yetiskinlik.

Nafileyi yasadigimiz hayat,

Degerli kurallar insanlardan daha degerli,

Her sey yasak, degismeyen tek yasak,

Yasak olmayan tek sey yasaklamak.

Yaratanin bile yasaklamadigi kadar yasamak yasak.

Hunger and Satisfaction

 

Fully satisfied never understands hungrier,

How about hungrier,

He never had a time to think about fully satisfied,

Hunger and satisfaction,

Either two opponents existing in the non-presence of the other,

Or two parts their existence depend on each other?

Hüznün Sevinci

 

Baharda ölmüstün,

Her ne kadar ilk seferin olmasa da derinliklere,

Bu seferi sirf hüzündü,

Baharlari ve topragi severdim derdin,

Içine girmeyi isteyecek kadar sevdigini kim bilirdi

Neyse ne, bu ne senin sonun, ne de benim biti?im,

Üzülmüs hersey yeniden sevinmeye mahkum,

Iste mahlukatin muhteviyati,

Yesermeden duramayan bir tohum.

Bogrune okuz oturmus

Bilmezmis neden agir atar kalbi, bu bastiran, bu kara sey,

Atlamis en bilmezinden ukala, karabasan,

Oysa ki ne agirmis, ne kadar basarsa bassin,

Olamazmis o kadar, nefessiz birakircasina,

O bir okuzmus, en irisinden, en karasindan,

En yesilin icinde otlayan,

Bir cekmede bin makinenin cekemedigini ceken,

Gitmis oraya oturmus,

Neden diye sormus ahmak,

Neden oturmasin, ayal meyan.

Strangers to strangers, Please make peace even it is strange to you strangers,

Strange to think, strange to feel, even strange to touch the strange,

Do you know to express?  even it is strange,

And the strangest thing to ask,

Are you alive or is it strange also?

Yurek

Once katilasir yurek,  yillarin yorgunlugu mudur,
Yoksa kirilmis midir bilinmez,
Kucucuk zerreler kopar sonra kaybolur, Yurek kuculur,
Daha cok kirilgandir, hep kaybeder kendinden,
Taki sevemez oluncaya kadar ki ne kalmistir geriye.

Yesermek zor istir, ilahi bir parca olmadan olmaz,
Hani oluden diri cikmasidir ki Rab verir ancak,
Oluden cikmistir yurek ama oldu mu,
Ikinci nasibi yoktur, can bir kez verilir.

Hayat hayirdir olum de, ikisi de haktandir, haktir,
Yuregin yasamasi bir sanat olumu ise kolaydir,
Bir nem ikliminin meyvesidir, narin bir bahar cicegidir,
Hayati isik sacar, olumu sessiz bir karanlik.

Tiktim yillari koca bir cuvala,
Salladim ya oylesine ayakta zor duruncaya kadar,
Hic ses cikarmadan sallandilar,
Ayni ben, senelerce silkelenip ses cikarmayan,
Simdi yillar ve ben biriktirdiklerimizle bir kosede hala sessisiz.

Anyone feeling the closing spring
A few days later or a few hours or maybe afew minutes away
When all the doors closed
A little shining from the half open window
Something shining is getting closer
Spring, should be spring and joy closing

Aftermate, when all people dissappeared
The sun over there after storm
Time to feel the warm after cold
Time to see the rise of the sun
No fear from the dark anymore
Perhaps life starts again, time to be together
Leave the houses and find the life again